24 Temmuz 2014 Perşembe

Prag 2

Prag'da ikinci günümüz neyse ki yağmursuz.Rotada Prag kalesi var.Bu sefer Karel Köprüsü daha kalabalık ve gözlük camına düşen yağmur damlaları olmadığı için manzara daha temiz.

Köprünün kulelerine çıkabilirsiniz,girişi hemen köprünün ayaklarında ama tabi ki ücretli ve ücretli olduğunu ancak biraz merdiven çıkınca anlıyorsunuz.

Kaleye varınca 250 krona sarayı, Aziz Vitus Katedralini, Golden Lane'i ve St.George Bazilikasını kapsayan bir bilet alıyoruz.
Katedral Prag'ın en büyük gotik yapısı.İçi de dışı da oldukça ihtişamlı.Kulelerine çıkma imkanı var ama biz çıkmıyoruz bir noktadan sonra gezdiğimiz her şeyin bir de tepesine çıkalım fikri yorucu gelmeye başlıyor.



Sarayın ön kısmında asker değiştirme törenleri oluyor turistler tarafından en çok ilgi gören şey bu olsa gerek tıklım tıklım kalabalık.Tabi her tarihi yapnın kaderi olan restorasyon işleri burası içinde geçerli, dört bir taraftan tamirat devam ediyor.Sarayın iç kısmında ise ne gördük anlamadım.Boş bir salon vardı, ortası bantlarla korumaya alınmış burası toplantı salonuymuş galiba, birkaç portre asılı hepsi bu.O yüzden herkes balkonuna çıkıp harika Prag manzarası ile selfie çekmeyi tercih ediyordu.



St George Bazilikası ise 900lü yıllarda yapılmış oldukça eski bir yapı.


Golden Lane'de bütün dönemlerden örnekler taşıyan bir savaş müzesi vardı. Şövalye kostümleri,zırhlar, kalkanlar falan güzel bir müzeydi.Bu sevimli sokağın geri kalanında ise Ortaçağ Çek kültürünü yansıtan dükkanlar vardı, el işleri, zanaatçılık, kuklalar falan güzel, sevimli bir sokak.



Kale kısmına girişte manzaraya karşı bir Starbucks var.Aslında Prag'ta adım başı Starbucks var.Burada yorgunluk atıp Kraliyet bahçelerine gidiyoruz .Burası inanılmaz huzurlu ve sessiz.


Bahçelerden çıkınca Navy Svet Sokağında yürüdük.Burası evlerin kapısında plakaların olduğu sevimli bir sokak.Bu sokak bizi Loreto'ya çıkarmış oldu .Burası da başka güzel bir kilise. İçine girmeyip alt sokaktaki Cafe U Lorety'de mola verdik.



Nerudova Sokağından ilerledik.Burada yine plakalı evler, kafeler, hediyelik eşya dükkanları var, kalabalık bir sokak.Buradan Kampa Adasına vardık.Karel Köprüsünün ayaklarından sola dönünce nehrin kıyısına varıyoruz burada kuğular, ördekler kardeşçe yaşıyorlar.Manzara tabi ki muhteşem. Karel Köprüsünü doyasıya izleyebilirsiniz.Bu bölümün hemen yanında Kafka Müzesi var.Müzenin kafesi  nehrin kenarında direkt.İçine ise girmiyoruz ama bahçesinde işeyen adamlara bakıyorum tabi ki.


Sağ alt köşede Kafka Müzesi











Kafka ile ne bağlantısı var, anlamadım ama
Müzenin hemen yakınında daracık bir sokak var öyle ki trafik lambası koymuşlar merdivenlere henüz sokağa sığabilecek kadar zayıf olduğuma seviniyorum:)




Kampa Adasının diğer tarafı ise daha sakin.Sanki bir romanda bahsedilen sessiz bir park gibi.Nehir kenarında yürürken bir açık hava sergisine rast geliyoruz. Mr.Winton vakti zamanında bir çok Yahudi çocuğu kamptan kurtarıp Avrupa'ya götürüyor.Bu çocuklar o ülkelerde okuyup hayat kuruyorlar ve bu proje ile bir araya getiriliyorlar.O zamanın çocukları tabi şimdi yaşlı teyzeler ve amcalar...Sergi dışında bir de eşsiz bir manzara var.

Bu penguenler nereye gidiyor


Kampa'da akşam

Bütün gün gezdikten sonra güzel bir yemeği hak ediyoruz ve tabi ki gidip ne olduğunu anlamadığım Çek yemekleri yiyecek halim yok, hoş Çek yemeği diye bir şey olduğunu da sanmıyorum. Ristorante Carmelita isimli İtalyan lokantasına gidiyoruz, devasa ve enfes pizzaları yeyip İtalyanlara şükranlarımızı sunuyoruz iyi ki varlar, iyi ki dünyanın her köşesinde lokanta açıyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder