2 Şubat 2015 Pazartesi

Abisko-Kuzey Işıkları Turu

Işıkları severim ben. Mesela tiyatroya konsere giderim sahne aydınlatmasına takılır gözüm hep.Hava alanına giderken Tebessüm Şehri Pursaklar'ın neon ışıklarından alamam gözümü.Hal böyleyken doğanın eşsiz ışıklarını hayal etmemek olmaz tabi.Kuzey ışıklarını görmek, auroraları fotoğraflamak işte benim mütevazi bir hayalım olmuştu hep.Tabi her güzel şey gibi bu da meşakatli bir yolculuk.Doğru yere doğru zamanda gideceksin, hava açık olacak, ay olmayacak, üstelik güneş aktivitelerinin de yoğun olacağı bir zaman olacak bütün bunların hepsi bir arada olacak ama sen bunların hiçbirinin olup olmayacağını bilmeden bir yolculuk planlayacaksın.Hiçbir şeyi kontrol edemediğin bir gezi de yapabileceğin tek şey dua etmek olabilir.
Gerçi ufak tefek şeyleri planlayabiliyor insan malum hava buz gibi olacağından Türkiye'de bulabileceğin en soğuğa dayanıklı montu, kar botlarını, 5 kat eldiven, 3 kart içlik falan almayı önceden halledebiliyoruz.Abarttığımı düşünenler için bütün bu malzemelerin kullanıldığını belirtirim hatta eksik kalıp orada takviye de olduğunu:)
Ya da fotoğraf için ekipman sağlama gibi.Geniş açı bir lens en az f 2,8. Tripod, kumanda kablosu, yedek piller, yedek kartlar. Kırmızı ışıklı kafa lambası falan.Bütün bunları da önceden hazır etmeniz gerekiyor.
Hazırlıklar tamam olunca İsvecin iyice kuzeyine doğru yola çıktık. Kiruna'dan sonra 1,5 saat araç ile gidince Abisko Doğal Parkına vardık.Burada Abisko Turist Station'da kalıyoruz.Bize ev sahipliği yapan tur ise Lights Over Lapland: http://lightsoverlapland.com/ Her anından herşeyinden memnun kaldığımız için rahatlıkla tavsiye edebilirim.
Bizim aldığımız tur fotoğrafçılık derslerini de içeriyor.Son derece organize,kaliteli bir ekip. Eee biraz pahalı bunu, tura gelenler arasında Manhattenlı bir plastik cerrah, Teksaslı bir petrol zengini falan olmasından anlıyoruz zaten ama bütün emekli ikramiyesini Mars seyahatine yatırmayı planlayan ben paranın pulun derdinde değilim, en fazla torunlarım arkamdan küfreder diye düşünüyorum.
Hava ilk gittiğimiz gün -20 lerde, bu kalın kıyafetlerimizle bizi pek zorlamıyor ama daha sonra -35 olunca dışarıda durmak gerçekten imkansız hal alıyor.Gece ile gündüz sıcaklığı arasında çok fark yok. Zaten gündüz diye bir şey de çok yok. Hava 11 gibi aydınlanıyor ve 2,5 da tekrar kararıyor. Kaldığımız otelde yalıtım çok iyi içerisi bayağı sıcak oluyor. Kahvaltısı organik ürünlerden oluşuyor, akşam yemekleri ise daha çok geyik eti, kurutulmuş balık gibi yerel lezzetlerden.Yemekler son derece lezzetli olmasına rağmen anlamadığım tek şey çorbayı bit kadar içmeleri.2 kaşık da bitiyor çorbalar bizdeki gibi koca bir kap çorba içme adeti yok o soğuklar için ne büyük bir kayıp.

Her gün birkaç saat aurora fotoğrafçılığı üzerine ders oluyor ya da bir önceki geceden çektiklerimizin değerlendirilmesi.Aslında aurora fotoğrafçılığının temel olayı uzun pozlama.O yüzden tripod şart. Diyaframı en açık konuma getirip ( bu yüzden ne kadar f i büyük bir lensiniz olursa pozlama süreniz kısalacağından işleriniz kolaylaşıyor), ISO yu minimum 800 e ayarlayınca (çok da ISO yu abartmamak lazım bu sefer de gren problemi oluyor) bir de 15,20 saniye kadar poz verince az çok bir şeyler çıkıyor ortaya.Dikkat edilmesi gereken mevzular tripod sarsılmayacak ( soğuk havada problem gerçekten) ışıklı bir ortam olmayacak, kamera ani ısı değişimlerinden korunacak, soğuk hava batarya ömrünü azalttığından hep yedek batarya falan taşınacak.
Aşağıdaki fotoğraflar Canon 450D gövde, Tokina 11-16 f 2,8 geniş açı lens ile çekildi. Ortaya bunlar çıktı işte:
ışıkların hareketi görülebiliyor bu fotoğrafta

Göz görmese de makine görür kırmızı ışığı

En yoğun olduğu anlardan biri

Biraz sanat yapalım dedik dallar falan

Çıldırtıcı başka bir an

Hayat kurtarıcı çadır sadece bir dekor değil
Peki nasıl görünüyor auroralar? Bu olay güneşten gelen yüklü parçacıkların atmosferde dünyanın manyetik alanına girmesi sonucunda foton salınmasından kaynaklanıyor.Genelde yeşil renkte görülüyor nadiren kırmızı pembe mor falan. Gözümüz hep yeşil rengi gördü ama fotoğraflarda zaman zaman kırmızıya pembeye de rastladık.Bunları görebilmek için belli bir enleme çıkmak gerekiyor bizim gittiğimiz yer 68. enlemdeydi, daha aşağısının kurtarmayacağını düşünüyorum. Zaman olarak da kasım-mart arası uygun özellikle aysız bir dönem.
Genelde saat 10'dan sonra aktivite başlıyor ve bir kaç saat devam ediyordu.Bazen hava da bulutluysa anlaşılamıyor aurora var mı yok mu ama fotoğraflara bir bakıyorsunuz gözünüzün göremediği bir yeşil bulut var ama eğer hava açıksa çok net biçimde yeşil hareket eden dalgaları görüyorsunuz.Tabi fotoğraflarda görüldüğü kadar canlı bir yeşil değil ama fotoğraflardakinden çok daha heyecan verici. Biz şanslıydık ki bir gece 2,3 saat boyunca hiç durmadan izleyebildik hatta uzunca bir süre ufkun üzerinde boydan boya bir yeşil kemer olarak kaldı.Özellikle dans eder gibi hareketlenmesi gerçekten mucizevi bir olay.Tabi bütün bunlar olurken -35 derecede parmak uçlarınızın 5 kat çoraba ve demir tozlu ayak ısıtıcılarına rağmen donmaya başlamasından, kameranızın donma emareleri vermesinden, kameranın düğmesine basamayacak kadar ellerinizi hissetmemizden bahsetmiyorum, bunlar ufak detaylar.Doğada mucizevi bir şey oluyorken, ne kadar basit ne kadar ufak canlılar olduğunu anlıyor insan.Kendi dertleri içinde kocaman ama doğanın eşsizliği yanında bir "hiç".

Benim mutluluğumun resmi bu: Donmuş bir göl,yıldızlar ve kuzey ışıkları

Stockholm-Kiruna

İnsan yurt dışında bir yerlere gidince hele bir de beğenince buralara bir daha gelmeliyim der çoğunlukla.Halbuki dünya büyük, çok yer var gezecek.Bir daha da oraya gitmeyeceğimizi biz de biliriz aslında ama umut işte.Stockholm ilk yurtdışı gezimdi 12-13 yıl önce.Tabi insan ne demeye kuzeye gider İtalyası, Fransası varken derseniz hep kuzey ışığı aşkına derim:) O zaman demiş miydim hatırlamıyorum buralara bir daha gelmeli diye ama şans işte fırsat oldu gittik gördük.12 sene önce göremediğim ışıkları da gördüm rahatladım.
Stockholm için en iyi zaman yaz ayları tabi.Yıllar önce gittiğimde ağustostu hava ılımandı gezmek tozmak çok rahattı şehir zaten güzel her taraf kanal köprü, sokaklarda dolaş dur. Akşamları parklarda konserler olur falan tek sorun gece diye bir kavram pek olmuyordu 12 gibi güneş batıp 3 te tekrar aydınlanıyordu.Uyumak problem olabiliyordu.Şimdi ise tam tersi.Gün 10 gibi tam aydınlanmış oluyor ve 4 te falan kararıyor tabi dondurucu rüzgar da cabası.O yüzden Stockholm'deki gezmeler daha çok 10 dakika yürüyüp girip kahve içmek şeklinde geçti.Siz siz olun giderseniz yazın gidin. Bir de çok pahalı bir su alıyorsun 30 kron yani 10 lira.Ne alırsan Türkiye'nin 3,4 katına denk geliyor bir tek benzin fiyatlarında bizimle aynı seviyedeler bu da Türkiye'de benzinin ne kadar pahalı olduğunun kanıtı. O yüzden illa tasarım bir şeyler alacağım, kuzey Avrupa müziği dinleyeceğim falan demiyorsanız Amsterdam'a gidin.Kanalsa kanal,soğuksa soğuk orada da var hem daha ucuz hem de her şey serbest:)

Denizin donmuş olduğuna dikkat çekerim.

Stockholm'den sonra asıl durağımız olan Kiruna'ya geçiyoruz. Kiruna İsveç'in en kuzeyindeki şehir Avrupa'nın en büyük demir yatağına sahip.Tabi ki soğuk bunu Kiruna'ya vardığınız ilk dakika uçağın buzdan bir piste inmesinden ve hava alanının bile karla kaplı olmasından anlıyorsunuz.Her taraf bembeyaz ama ciddi beyaz, ağaçların bile kar ve buz tutmasıyla görünen başka bir renk yok. Kiruna Sami insanlarının şehri imiş ama anladığım kadarıyla onlar da asimile olmuşlar.

Kirunanın havadan görünüşü

Kiruna'yı en meşhur yapan şey yakınındaki Ice Hotel. http://www.icehotel.com/  Burası 25 senedir her ekim ayında gölden aldıkları buzlarla inşa edilip, nisan mayıs gibi de buzların erimesiyle kaybettikleri bir yer.Dünyanın dört bir tarafından buz sanatçıları gelip oteli dizayn ediyorlarmış .Her suitinde ayrı bir tema var. İçerisi -5 derece. Isı sabit.Ha gece burada konaklayan manyaklar da var.Odalara bir şey sokmak yasak sadece uyku tulumlarında gece uyuyorsunuz.Sabah vadeniz dolmamışsa henüz,  uyanabiliyorsunuz. Otelde normal odalar hatta sauna hamam falan da var.Sabah uyandığınızda hala donmamışsanız hamam girip yanma şansınız da var bir nevi cehennem provası.

Otelin koridoru

Ice Bar


Otelin Kilisesi
Ormanda kurtlar ulurken temalı suit

Kiruna'da bir başka aktivite de köpeklerle kızak olayı.Ama bu böyle zannedildiği gibi kolay birşey değil öyle ben oturayım köpekler koşsun yok. Bizzat sen sürüyorsun ee köpekler de vahşi:her kızağı 4 tane köpek sürüyor ama bir kuralı var rastgele dağıtmıyorlar iyi anlaşan köpekler artık bir arada mı oluyor yoksa kankaları özellikle ayrı  mı tutuyorlar sohbete dalmasınlar diye anlamadım. Lakin sonuç olarak ben becerip süremedim hayvanlar benim için çok güçlüydü daha 1. dakikada kızaktan fırlayıp uçtum köpekler de dönüp bakmadılar bile koşup gitti hayvanlar.Bu arada asıl demek istediğim evet çok narin, ufak tefek, çıtı pıtı bir insanım vals salonlarında olmam gerekirken hayatın bir keleği üzerine bu köpeklerin yanına düştüm:)

Bunlar masum gözüküyor ama benimkiler hiç öyle değildi çok vahşiydiler