27 Ağustos 2013 Salı

Eskişehir'e Günübirlik Gezi

Yıllardır dibimizde olmasına rağmen Eskişehir'e gidememiş olmanın utancıyla yaşar dururdum neyse ki bu ilkbahar bu utanca bir son verdim:) Bir pazar günü sabahtan hızlı trene binip 1,5 saat sonra Eskişehir'e ulaştık.Trenden zaten şehir merkezinde inmiş oluyorsunuz, biraz yürüme ile Doktorlar Caddesi diye bilinen İsmet İnönü Caddesine varıyorsunuz. Buradan tramvaya binip Odun pazarına ulaştık.Çok ama çok aç olduğumuz için yaptığımız ilk iş kahvaltı için mekan beğenmek oldu.Aslanlı Konak Otel'in restaurantında kahvaltımızı yaptık, gayet şık bir mekandı.Çok şükür doyduk ve Odun pazarının içine doğru yola koyulduk.İlk mekan Eskişehir El Sanatları Merkezi oldu.Daha sonra Lüle taşı Müzesini gezdik.Kendimize pipo beğendik.Müzenin ufak bir salonu vardı orada Sema töreni yapılıyordu. Hemen yanında Kurşunlu Cami var.Cam Sanatları Merkezi de bu civarda.Burada atölyede cam yapımını da izleyebiliyorsunuz. Güzel valla ben de mi bu işe girsem diye düşünmedim değil (hemen sonra da hah Labirentte Kaybolan Kedi bir bu eksik kalmıştı deyip uyardım kendimi:)
Ayrıca mezarlığına çıktık biraz tepeye doğru gidiyorsunuz orada Şeyh Edebali'nin türbesi var, onu ziyaret ettik. Dönüşte de Atlıhan El sanatları çarşısını gezdik. Burada da yine çini, seramik, cam ürünlerini görebiliyorsunuz. Odunpazarı'nın girişinde bir de bayanların tezgahları var burada da dokumalar, örgüler falan bulabilirsiniz. Malum vakit kısıtlı öğlen Odunpazarın'dan nasılsa bir daha geliriz diyerek ayrılıyoruz.
Tramvaya binip bu sefer Otogar durağında inerek Kent Park'a gelmiş oluyoruz. Aslında öğlen sıcağı burayı dolaşmak için uygun değil akşam üstü eminim daha güzeldir. Büyükçe bir park biraz dere kenarında çimlere falan oturup dinleniyoruz.Gerçekten de havuz kenarına yapılmış plaj var, bildiğin plaj yani kumu mumu var ama sadece erkekler havuza girip güneşleniyor anladığım kadarıyla.


Rotamızı parkın ucundaki Kırım Çi Börek Evi'ne çeviriyoruz. Burası devasa bir mekan sırf çi börek yaparak burayı dolduruyorlarsa diyorum hemen bir porsiyon istiyorum:) Yağda kızarmasına rağmen hafif bir tadı var, nasıl oluyor bu? İşte tarifi:

Artık şehir merkezine geri dönüyoruz. Türkiye'nin Avrupa'ya benzer tek şehri burası olsa gerek.Porsuk Çayı'nın etrafı çok güzel düzenlenmiş.Çayın üzerindeki köprüler, etrafın çiçeklendirilmesi, kenardaki kafeler ve hareketli ortam Anadolu'daki diğer şehirlerden çok farklı kılıyor Eskişehir'i. Porsuk üzerinde gondollar ve tekneler ile dolaşma imkanı da var.

Bayıldınız de mi bakın şurada satılık bir ev var:)


Biz Travellers Kafe'de oturduk. Kafenin dekoru çok dikkat Dünya'nın dört bir tarafından topladığı zamazingoları asmışlar her yere.Menü de dünya mutfağından oluşuyor.Sevdim bu kafeyi bayağı. http://www.travelerscafe.com.tr/index.asp



Artık dönüş vakti.Doktorlar Caddesinden gara doğru gidiyoruz.Doktorlar Caddesi de çok keyifli, hareketli.
Son notlar:

  • Sazova Parkı'na gidemedik orada bayağı keyifli bir yere benziyor, siz gidin.Güzel olan, Eskişehir bu park bahçe, aslında şehircilik olayını çözmüş.Biz Ankara da mevcut ormanı kesip yol yapmaya kalkarız adamlar Eskişehir'de park üstüne park yapmışlar.
  • Eskişehir'de kesinlikle bir günden fazla kalınmalı, Porsuk etrafını bir de gece görmek lazım bence.

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Doğudan Bir Hikaye:Elazığ

Malum Doğu'nun incisi ve Paris'i çoktur, Elazığ ne kadar inci olur bilemem ama bu sefer gittiğimde baktım harbiden Paris'e benziyor:) Bir kere şehrin ortasından geçmese de dışından geçen bir nehir var, tarihi doku dersen var, kendine has moda dersen var, (kadınlarda çarşaf, erkeklerde 8 köşe şapka ve yumurta topuk ayakkabı) kozmopolit yapı dersen var. Böyle bakınca Paris ile bayağı bir ortak nokta var.Neyse Paris olmasa da doğduğum ve 2 yaşına kadar kaldığım yer olması açısından benim için önemli.İlk 6 ayımı Gazi Caddesi'nde bir apartman katında, Mecburiyet Caddesi de diyorlar malum başka hareketli ve büyük caddesi yok, geri kalan aylarımı da Vertetil diye bir köyünde geçirmişim. Ahh ah dün gibi hatırlarım köyde o kayısı ağacının altında kazlar tarafından bıkbıklanmak suretiyle sırtımın parçalanışını:) 
Vertetil Ermenice. Elazığ Anadolu'da Ermeni nüfusun en yoğun yaşadığı yerlerden biriymiş,bu yüzden köy isimleri çoğunlukla Ermenice (tabi sonradan bunlara Türkçe isimler veriliyor ama halk tarafından hala çoğunlukla Ermenice isimler kullanılıyor) Hırhırik, Hüseynik, Mornik, Mollasorik, Pirik, Zerteriç bunlardan bazıları. 1915 olaylarından sonraki yıllarda bayağı göç vermiş.Özellikle Amerika'da Harput'tan göçen epeyce  Ermeni aile var. Hatta tiyatro oyunu bile var "Harput'ta bir Amerikalı" diye. 
https://tr.wikipedia.org/wiki/Harput'ta_Bir_Amerikal%C4%B1
Elazığ'a son gidişim 3 günlük bayram tatilinde oldu maksat Labirentin Kapısında Bekleyen Panda'yı gezdirmek, yedirmek, içirmek. Bir süredir kapalı olan hava alanının bir kaç yıl önce açılmasıyla birlikte gidip gelmek kolaylaştı.12 saatlik otobüs yolculuğu 1 saate düşünce insanın devamlı gidip gelesi geliyor. Uçaktan manzara da bozkırlar ve dağlar arasında sırasıyla Karakaya Baraj Gölü, Hazar Gölü ve Keban Baraj Gölü şeklinde bol sulu, insana kendini sanki İsviçre semalarında uçuyormuş hissi veren bir manzara (dağlar ve bozkırlar üzerine ağaçlar yerleştirmek sizin hayal gücünüze kalmış artık)
3 gün Elazığ için oldukça yeterli bir süre.Biz turumuza ilk olarak Gazi Caddesi'nden başladık. Doğu'daki işsizlik sorununun en iyi göstergelerinden biri öğlen vakti caddede boş boş turlayan genç nüfusun fazlalığı ve kahvehane sayısının anormal yüksel oluşu,caddede turlamayan diğer gençler de burada okey oynuyor.Diğer caddelere girip çıkmakla birlikte 1,5-2 saatlik bir süre ana merkezi dolaşmak için yeterli.
Sonraki ilk durağımız yaklaşık 20 km uzaklıktaki Hazar Gölü.Sivrice ilçesine dahil olan ve Hazar baba Dağının eteklerindeki bu göl derin bayağı. Gölün tabanında batan şehirler olduğu söylenir.Göl bir zamanlar mavi bayrak sahibiydi ama şu an kirli olduğu söylenebilir.Burada tesisler ve yazlıklar var.Yürüyüş yapabilir ve balık yiyebilirsiniz.Yüzenleri de gördüm ama önermek konusunda tereddüt yaşıyorum.Biz sahildeki Mavi Göl tesisine gittik.Göl balığı yedik kızartma olduğu için ağır oluyor ama yine de lezzetli.Asıl beni bitiren şey ise yemekten önce gelen tereyağ, tulum peyniri, bal üçlemesi. Yıllardır aranan en harika üçleme bu olsa gerek:)



İkinci gün ilk durağımız Harput oluyor. Harput, Elazığ'ın eski yerleşim merkezi. Urartular'dan kalma bir kalesi var.Ne yazık ki çok bakımsız.Yabancı turist gelmese de yerli turistin uğrak noktası burası en azından bir çevre düzenlemesi yapılabilinir. Kaleye çıkmak isteseniz ne doğru dürüst bilgi veren levhalar var(olanların pek hali kalmamış) ne de yolda yürümek mümkün.Buradan sayın yetkililere sesleniyorum ne olacak bu Harput'un hali.


Bu kültürel soruna değindikten sonra gelelim burada ne yapabilirsiniz.Burası Anadolu'ya ilk gelen Türk akıncılarının durak noktalarından.O yüzden Selçuklu dönemine ait eserler var.Eskiden Ermeni ve Süryaniler için de önemli bir merkez imiş ama Süryani Kilisesinden geriye neredeyse hiç bir şey kalmamış.Bugün Harput tarihsel kimliklerinden koparılmış, daha çok ailelerin yeme içme mekanı haline dönmüş.Belleğe kazınan bir et kokusu karşılıyor insanı bir de lokantalardan yükselen bangır bangır müzik sesi. Bu hal, Harput'un tarihsel ve manevi kimliğiyle hiç uyuşmuyor. Harput bir evliyalar şehri bir nevi. En meşhuru Arap Baba olmak üzere, Tesbihli Baba, Beşikli Baba, Nadir Baba, Mansur Baba ve daha bir çok evliya var.Bu türbeleri ziyaret edebilirsiniz, ayrıca Elazığ'ın yöresel hayatını tanıtmak için düzenlenmiş Şefik Gül Kültür Evi'ni de gezebilirsiniz.
Balak Gazi Artukoğulları döneminde yaşan bir Türkmen beyi, Harçlılara karşı savaşmış.Elazığ için önemli bir tarihi isim. Harput'ta Balak Gazi'nin de bir heykeli var at üstünde.Heykeli annemin hocası yapmış, parasını da eksik alınca kocaman atın üstündeki Balak Gaziyi ufacık yapmışmış, annem öyle anlattı bilemem aslını.


Bir sonraki nokta Keban.İlçenin içinden geçip biraz ilerleyince barajı görüyorsunuz, biraz daha ilerinde de köprü ve alabalık tesisi var.Biz ilçe merkezinin girişindeki Çırçır Şelalesi denilen alabalık tesisinde mola veriyoruz.Mahşeri bir kalabalık var, eskiden Elazığlılar bayramda birbirine gider, ev baklavası falan yerlerdi, sağlıklı yaşam sevdasına şimdi herkes baklavayı bırakmış bayram bayram balık yemeye koşmuş, ne hale getirdin bizi Mehmet Öz demek istiyorum:)

Keban Barajı hala ülkede önemli enerji üretim merkezlerinden biri

Alabalığın yavan tadı soslanarak gideriliyor, bir de köftesinden dönerine kadar her şeyini yapıyorlar

Elazığ'da yapabileceğiniz bir diğer şey de komşu illere gitmek:) Malatya'ya gidebilirsiniz ki biz böyle yaptık ama asıl amaç yol üstünde kavurma yemekti.Malatya ile Elazığ arasında Karakaya baraj gölü var, göl üstünde de türkülerde ismi geçen Kömürhan köprüsü.Hani diyor ya "Kömürhan Köprüsü Harput'a bakar/ Ölem ölem derdo ölem" diye o köprü işte.O köprünün Elazığ tarafında kavurmacılar var işte, oraya uğrayıp bir tabak yağlı kavurmayı götürünce içiniz yanacak "ölem ölem derdo ölem " diyeceksiniz.Hayatta hiç bir şey tesadüf değil adam Kömürhan Köprüsü dedikten sonra böyle bir dizeyi söylemişse vardır bir bildiği.Biz kavurma için Kömürhan Kavurma'da durduk ama yanındaki Beko Kavurma da gayet iyi.
24 saat açık kavurma aşerenler için

Porsiyonlar küçük,ben bile cüsseme bakmadan ikinci tabak için sulandım 

Köprünün Harput'u gördüğü yok buarada, mecazi demiş adam:)

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Perseid Göktaşı Yağmuru

Her sene 12 Ağustos civarında gökyüzünde bir hareketlenme oluyor.Malum halk dilinde yıldız kaydı dilek tuttum falan dediğimiz olaydan bahsediyorum.Öncelikle efendim yıldızlar yerinde sapasağlam duruyor bizim kaydığını gördüğümüz şey atmosferde sürtünen meteor taşları.12 Ağustos gecesi tanık olduğumuz olay ise Swift-Tuttle kuyruklu yıldızının parçaları.Bu olayın her sene gözlemlenebilir olmasının sebebi hem bu kuyruklu yıldızın hem de Dünyamızın belirli yörüngelerde hareket etmesi ve bazı zamanlarda bu yörüngelerin çakışması.Bu meteor taşlarını gökyüzünde Perseus takımyıldızı bölgesinden kaynaklanıyor gibi gözlemlememiz sebebiyle de adına Perseid göktaşı yağmuru diyoruz.
Göktaşı gözlemi amatör astronominin en keyfili ve en zahmetsiz aktivitelerinden. Bir kere 30 kiloluk teleskop falan sırtlamanıza gerek yok, çıplak gözle yapıyorsunuz.Öyle alet başında ayakta dikilmeye de gerek yok al matını ser uzan bu kadar.Hele Perseid gibi yaza denk geliyorsa süper öyle üşümek yok titremek yok  (tabi üşümek kavramı göreceli kullanılmıştır burada, yoksa parka ,bara gittiğiniz gibi bluzunuzla gitmeyiniz donarsınız)
Gözlem işinin en büyük riski malum hava. Son dakikaya kadar o bulutlar dağılacak mı daha da mı toplanacak belli olmaz, Murphy bu alanda çok uzmandır, bakarsınız son bir hafta hava pırıl pırıldır tam sizin gideceğiniz gün hava kapar, bu çok olağan bir durumdur, dünya üzerinde bütün gözlemciler bu dertten müzdariptir, o yüzden umudu yitirmemek ve sabahlayacağınız o gecede havanın kısmen açacağı 5,10 dakikayı hayal etmek lazım gelir:)
Diğer bir problem de malum ışık kirliliği."Gökyüzünde milyonlarca yıldız bize göz kırpıyor,bütün evrene bizim aşkımızı şakıyor" artık mısralarda kaldı.Devasa apartmanlarımızın arasından kafanızı gökyüzüne çevirebilirseniz, ki bu da iş hayatının çoğu insanı boyun fıtığı yaptığı günümüzde pek mümkün değil, ancak Sirius, Arcturus, Vega gibi bir kaç parlak yıldızı ve gezegeni görebilirsiniz oysa gerçekten de Carl Sagan'ın kitabının ismi gibi "milyarlarca ve milyarlarca" yıldız var.O yüzden saatte 100,150 civarında göktaşı görünmesi beklenen Perseid yağmurunda ancak 3,5 tane görebiliyoruz. Bu durumda gözlemciler için ışık kirliliğinin az olduğu noktalara gitmek kaçınılmaz oluyor, ya da tası tarağı toplayın gidin yerleşin Anadolu'nun bir köyüne,ooo hava mis.
Meteor gözlemiyle ilgili bu genel bilgileri verdikten sonra şu linki de vererek mevzuyu kapattım. http://www.skyandtelescope.com/observing/objects/meteors/3304061.html?page=1&c=y

Ben de bu sene  gözlem ekibi ile Beynam Ormanındaydım. Beynam ne yazık ki eskisi gibi ışık kirliliğinden uzak ve sessiz değildi.Bir de avcıların atış sesi gecenin karanlığında insanı ürkütmüyor değil, ama yeni bir yer keşfedene kadar birinci  dereceden gözlem mekanı olmaya devam edecek. Bu sefer öyle sırt üstü yatıp gelmedim biraz fotoğraf çekmeye de kastım, çıplak gözle 10,15 kadar, ki 3,4 tanesi sağlam parlaktı, göktaşı gözlemlesem de fotoğraf karesine 1,2 tane ancak girmiş, olsun buna da şükür eli boş dönmek de vardı:) İşte çektiğim bir kaç kare...
Evet cılız bir göktaşı, ortadaki bulutumsu yapı ise Samanyolu

Biraz daha ortalasaymış ya...

Meteor fotoğrafçılığında temel olay makineyi tripoda bağlayıp seri bir şekilde çekim yapmak, tabi uzun pozlama yapacağınız için uzaktan kontrol aletine de ihtiyaç var.Belli bir bölgeye, meteorun kaynaklandığı bölegenin olması daha mantıklı olmakla birlikte hiçbir garanti içermemektedir, makineyi çevirip çekmek lazım, ha buradan iş çıkmıyor biraz da şu doğrultuda çekeyim derseniz yandınız, mutlaka önceki bölgeden kocaman bir meteor geçer.Siz de hayıflanırsınız.Demiştim değil mi Murphy bu konuda uzmandır diye.




16 Ağustos 2013 Cuma

Barcelona 5

Gelelim Barcelona'daki son yazımıza.Bugün ilk durağımız Parc de la Ciutadella, şehrin en büyük parklarından biri. Bu parkta yürüyüş yapın, yapay göldeki ördekleri besleyin, çok sevimliler, La Cascada çeşmesi önünde fotoğraf çektirin,bu çeşmenin tasarımına Gaudi henüz bir mimarlık öğrencisiyken katkıda bulunmuş, daha o zamandan belliymiş Gaudi'nin ne olacağı.Parkın girişlerinden birinde Arc de Triomf'u göreceksiniz burasıda Barcelona'nın zafer takı sayılır.



Giden olursa bi baksın büyümüşler mi

Şimdi bulunduğumuz bu bölge Barceloneta. Bunu duyunca aklımıza plajlar gelecek.Burada uzun uzun yürüyebileceğiniz, bisiklet sürebileceğiniz bir kordon boyu var diyelim.Aslında plaj güzel denize de girebilirsiniz ama hava soğuk ve yağmurlu olunca giren olmuyor tabi ama inanıyorum yılın bazı günlerinde denize giriliyordur:)

Barcelona'yı gezdiniz bitirdiniz kaldı etrafı diyorsanız size bir öneri. Dali Müzesinin olduğu Figueres kasabası.Buraya trenle gidiyoruz.Gitmesi gelmesi biraz karışık ama telaş yok halledeceğiz. Placa d' Catalunya'dan metroya binip Cort istasyonunda inecek ve Renfe (ulusal tren hattı oluyor) bilet alacağız.İki tür bilet var Figueres'a, regional (bölgesel) ve DM. DM büyük istasyonlara uğruyor ve daha kısa sürede gidiyor, regional ise köylerde dura dura gidiyor. Katalan köylerinin içinden geçiyorsunuz fena olmuyor aslında, ben mesela "Akdeniz Köy Kültürüne Karşılaştırmalı bir Bakış: Katalan Köyleri ve Türk Köyleri Arasında Biçimsel Farklar" isimli makalemi dönüş yolunda yazdım. Neyse tren yolculuğu 1,5 saat sürdü.Kasabaya indiğimizde Barcelona'da olduğu gibi bütün dükkanların kapalı olduğunuz gördük çok mühim bir bilgi daha veriyorum:meğerse 20 Mayıs aziz bilmem kim günü olup tatilmiş. Dali müzesine kolaylıkla gidebiliyorsunuz.Müzeyi 2,3 saatte gezebildik.Bunun sonunda Modernist mi olacaksınız, Sürrealist mi olacaksınız karar veriyorsunuz,çıkışta soruyorlar.Kasabada yapacak başka da bir şey bulamadık.


Dali yorumu


Şimdi gelelim Barcelona'ya dair son notlara:
  • Geldiğinizden beri gözünüz her adımda karşınıza çıkan Zara'da, Mango'da, Bershka'da falan değil mi. Bir kere Türkiye'den daha ucuz değil, üstelik aldığınız ürünün üzerinde Made in Turkey yazıyor ha bu durum beni etkiledi de almaktan vaz mı geçtim, yok hayır, almayın demiyorum alın ama az alın:)
  • Bir de Desigual mağazaları çok çekici ama insan bir tshirte 50€ verirken durup on'a kadar sayması gerekiyor.
  • Nerede sangria içeçeksiniz? Turist avlama derdinde olan bir sürü mekanda sangria yazıyor ama biz prensip olarak oralara girmiyoruz ya, gittiğiniz tapasçılarda da sangria olmuyor. Barcelona'daki en büyük sorununuz sangria içeçek bir mekan bulamamanız oluyor:)
  • Gezi sitelerinde ismi sıkça geçen meşhur tapasçılar var Cercevia Catalana gibi, biz de heveslenip gittik yağmurda 2 km lik bir sırayı bekledikten sonra öğrendik ki bu sadece rezervasyon sırasıymış, 3 saat sonraya rezervasyon yaptırıp gidip başka yerde yedik. Barcelona'da böyle durumlar sıkça yaşanıyor ya yemeği 7,8 den önce yiyeceksiniz ya da sabahtan rezervasyon yaptıracaksınız.


14 Ağustos 2013 Çarşamba

Barcelona 4

Barcelona'da bir gününüzü Montjuic tepesi ve civarına ayırabilirsiniz.Montjuic'e limandan çıkılıyor teleferik ile; biz ise metronun Paralel durağında inip fenüküler ile Parc Montjuic'e çıktık buradan ise teleferik ile kalesine çıktık.Kaleden şehir manzarasını izliyorsunuz, park içinde biraz yürüyüş yapabilirsiniz.Daha sonra teleferik ile ana alana inip dolaşmaya başlayabilirsiniz.Olimpiyat Stadını göreceksiniz ama kapalıydı.Stadın önünde ünlü sporcuların ayak izlerinde ayak boylarınızı ölçüştürmeyi ihmal etmeyin:)


Kaleden manzara
Daha bir fırın ekmem yemem lazım:)

İlk durağımız Museu Nacional d'Art de Catalunya (MNAC).Burası büyük kapsamlı bir müze sanat severler bayılır herhalde, ben de müzenin binasına, tepesindeki süslemelere falan bayıldım ama napayım sanat müzeleri benim için biraz fazla:) Bu binaya Palau Nacional deniliyor, ön taraftan Placa d' Espanya meydanına bakıyor ve aşağıya Font Magica denilen devasa ve görkemli çeşme uzanıyor.Hoş bir manzara...
Placa d' Espanya

MNAC

Koltuklara oturup tavanı izlerken uyumak serbest

Bu bölgedeki bir diğer nokta tipik İspanyol kültürünü yansıtmayı hedefleyen yapay bir köy olan Poble Espanyol. Burada İspanya'nın bütün bölgelerinden bina örnekleri,el sanatları dükkanları falan var.Bizim Beypazarı gibi.



Montjuic'teki turu bitirince bizim bir sonraki durağımız Port Vell civarındaki Denizcilik müzesi oldu.Malum İspanya denizcilik gücüyle coğrafi keşifleri başlatıp dünya tarihinin kaderini değiştiriyor (bkn.ortaokul tarih kitabı).Durum böyle olunca insan ortaçağ haritalarından devasa gemilere bir sürü şey hayal ediyor oysa müzede görebildiğimiz tek şey o dönemi örneklendiren  bir gemi. Bir tek gemi, başka hiç bir şey yoktu ya da müzenin bizim görmediğimiz gizli kısımları var. Haa bir de yaşlılarla ilgili bir fuar vardı ama siz gidene kadar kalmış olmaz herhalde:)
Gelelim günün yemeğine.Kaç gündür geziyorsunuz ve hiç paella yemediniz mi o zaman Plau de Palau meydanı civarında 7 Portes'e gidiyorsunuz.Burası 1836 dan bu yana varmış:) Klasik bir restaurant dekoru, çalışan amcalar falan kendine has, mekan şık. İlginç tarafı kadınlar tuvaletine gidince zeminde camlı bir alan var ve burada tarihi kalıntılar var, ha bu arada tuvaleti göremeyeceksiniz çünkü duvarın içine monte edilmiş düğmeye basıyorsunuz açılıyor.Bakın size çok kıyak bir bilgi verdim yoksa on dakika tuvalet arayacaktınız.Neyse ne yiyeceksiniz efendim.Masada 4 çeşit zeytinyağı var ortaya gelen minik zeytinlerin üzerine çeşit çeşit döküp ekmekle bir güzel yiyin.Biz sonra sebze tabağı aldık sırf sağlıklı bekleniyormuşuz gibi görünelim diye. Sonrasında tavuklu paella. Paella soslu pirinç pilavı daha doğrusu zeytinyağlı dolma içine benziyor eee doğal olarak da lezzetli bir şey oluyor. http://www.7portes.com/angles/index.php

İtiraf ediyorum önce fotoğraf çekeyim de sonra yiyeyim diyemedim, önce tadına baktım sonra fotoğraf çektim:)

,

13 Ağustos 2013 Salı

Barcelona 3

Barcelona'daki en harika şeylerden biri Gaudi eserleri.Bir mimarın bir şehri bu denli şekillendirdiği başka bir örnek yoktur diye düşünüyorum.Gaudi alabildiğine çılgın ve sıradışı ama bence onun bu projelerini destekleyen Kont Eusebi Güell'i de anmak lazım. Gaudi eserlerini bir günde tamamlamak mümkün değil, zira sayıca fazla.Genel olarak El Eixample denen bölgede toplanmış.Burada Modernismin çarpıcı örnekleri var. Mümkün olduğunca çok eserini görmek lazım diye düşünüyorum.Başlıcaları La Sagrada Familia, Parc Güell,Casa Batllo,La Pedrera...
Gezmeye ilk Sagra Familia'dan başlayın burası yer olarak da diğer eserlerden farklı bir noktada, hemen önünde metro istasyonu var. Biletinizi önceden internetten almayı şiddetle tavsiye ederim yoksa 5 kmlik giriş sırasıyla karşılaştığınızda ilk uçağa binip Barcelona'dan uzaklaşmayı isteyebilirsiniz.İnternetten biletinizi aldıysanız çıktı almanız da işinizi kolaylaştırır direkt okutup içeri girebilirsiniz yoksa referans numarasını söylüyorsunuz ama bu meramınızı, görevlilere anlatmak zor olabiliyor:)Biletler kuleye çıkışı da kapsayabiliyor ama eğer hava bulanıksa falan öyle bilet almayın çünkü yağmur yağmasa bile yağma ihtimalinin olduğu durumlarda kuleye çıkışı iptal ediyorlar. Kilise oldukça etkileyici insanın ağzı açıkta kalıyor üstelik etrafındaki onca inşaata rağmen. Gaudi ölünce bu eser yarım kalmış şimdi halktan toplanan bağışlarla devam ediyormuş inşası. 2026 yılında tamamlanması hedefleniyormuş.Kilisenin içi de dışı kadar etkileyici.Bir de arka taraftaki çıkışında Gaudi hakkında bir müze var, eserlerini açıklıyor, görseller ile Gaudi'nin doğadan nasıl esinlendiğini gösteriyor, oldukça faydalı Gaudi'yi anlamak açısından.Çıkışta oturup biraz bu sıra dışı kiliseyi izleyin detaylara bakın sonra ön taraftaki parka geçin ve biraz da buradan seyredin.Gerçekten orada geçireceğiniz her dakikaya değen acayip bir yer işte:)

Biz de ağaca, ota bakıyoruz ama Gaudi'nin gördüğünü görmüyoruz işte.

İnşaat devam ediyor.


Arka cephesi,ben bakarken yoruldum Gaudi yaparken yorulmadı mı acep

Sırada benim favorilerim Casa Batllo ve Casa Mila (La Pedrera) var.Bu iki ev de Pesseig de Gracia üzerinde yer alıyor.Bence ikisini de gezmek çok keyifliydi ama 30€ kadar tutuyor eğer birini tercih etmek durumundaysanız bence Casa Batllo'yu gezin.Sabah erken bir saatte geldiğimiz için çok sıra beklemedik burada.Dış cephesi oldukça renkli, eğri büğrü ve kemik gibi falan, enteresan işte:) İç kısımda da bir sürü detay var, sonra terasına çıkıyorsunuz terasta ejderha figürüyle karşılaşıyorsunuz. Bu arada bu bina sıfırdan yapılmamış, sonradan iç ve dış tasarımla bambaşka bir şeye dönüştürülmüş.Asansörden, kapı tokmaklarına her detaya dikkat edin.




Bu yapıları gece de mutlaka görmek lazım

Sanatsal kıvranmalar

Evin holü,bir de yolluk lazımmış

Casa Batllo'nun biraz ilerisinde Casa Mila var.Burada daha çok sıra bekledik yine de çok göz korkutucu değil.Burası da kireç taşından dalgalı bir yüzey olarak tasarlanmış.İç kısmı daha sade ama oldukça alengirli bir terası var, Darth Vader tipli bacalar var:)Çatı katında Gaudi tasarımlarının anlatıldığı ve sergilendiği bir müze var.

yıldız savaşları sahnesi


Gelelim Gaudi turunun son ayağına, Parc Güell. Burası devasa bir park o yüzden bir öğleden sonra gidin bol vakit ayırın.Metrodan inice yokuş yukarı yürümek gerekiyor ama Barcelona'nın gettolarından geçiyor farklı bir yüzünü görüyorsunuz.Girişinde Hans and Gratel'in kemirdiği şekerden evler, var iki tane.Bir de mozaik kertenkele heykeli.Meydanında oturma alanları ve kenarındaki seramikler de çok hoş.Daha yukarılara çıkın ve doğa içinde yürüyüş yapın enteresan yapılara denk geleceksiniz rahat rahat dolaşın ama çok kalabalık söylemeden geçmeyeyim.

Bu yokuşları çıkacaksınız

Sonra bu parka varacaksınız

Şu evlerle fotoğraf çektirmek için rakiplerinizle mücadele edeceksiniz

Burada bir şey yapmayın, öyle durun


Bugün epey yürüdük yorulduk farkındayım o yüzden yemek konusunda cömert davranın Kiosko denilen hamburgerciye gidin .http://www.kioskoburger.com/carta/english-menu/ Burada kendi burgerinizi oluşturabiliyorsunuz,yanına bir de maritz içiyorsunuz evet şu an çok mutlusunuz, çok mutlu....

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Barcelona 2

Barcelona'da bir gününüzü eski şehir diye bilinen Barri Gotik ve Born semtine ayırabilirsiniz.Gotik semt tarihi dokusu, dar sokakları ile keyif veren bir bölge.Burada ilk uğramanız gereken mekan Katedral, Cathedral of Santa Eulalia. İçerisi oldukça etkiliyici ama mutlaka arka tarafta yer alan avlusunun ve terasının da görülmesi gerektiğini düşünüyorum.Avluda havuz, ördekler,palmiyeler falan var huzur dolu bir ortam, işin ilginci kilise turist kaynarken burası epey sessiz sakin.


Terastan ise Barcelona manzarası izleyebilirsiniz.Gri renkli bulutlar gözünüzü korkuttuysa mayıs ayı Barcelona için doğru seçim olmayabilir yağmuru sevmiyorsanız.Bir haftalık tatilimizin son günü hariç devamlı yağışlıydı desem.

Katedralin önü Barcelona'nın en canlı yerlerinden biri.Hep bir atraksiyon oluyor.Bunlardan biri bir Katalan geleneği olan insan kuleleri (Castell).Gençlerden oluşan bir ekip üst üste çıkarak kule oluşturuyor.En üste de ekibin en ufağı çıkıyor.Bir diğer atraksiyona da pazar öğlen denk geldik.Bu sefer yaşlı kadınlı erkekli bir grup bir grup müzisyenin eşliğinde bizim halayın ağır çekim versiyonu bir dans yapıyorlardı.Normalde gezelim görelim, adım adım Anadolu ekiplerinin gittiği köylerdeki dede ve nineler hariç bizim yaşlılar pek oynamaz ya bu Katalanlar da tam tersi meydanı ve müziği bulmuşken sevimli sevimli dans ediyorlardı.


Gotik semtten sonra ikinci durak Born civarı.Burası seyahatimiz boyunca en çok uğradığımız,yediğimiz içtiğimiz yer olabilir. Sıcak, kozmopolit ve gizemli bir yer.Ne tarif oldu ama:) Buranın ana merkezi Santa Maria del Mar kilisesi diyelim.Kilise hem sade hem de etkileyici.Pazar öğlen gidince burada bir ayin izleme şansımız oldu.Kilisenin etrafında bir sürü kafe falan var. Tursitik bir bölge olması sebebiyle kalabalık ama hoş kafeler.Born'da ara sokaklarda dolaşmaya bakın, çok güzel detaylar karşınıza çıkabiliyor.İlginç dükkanlar, değişik evler ya da normal bir Barcelona hayatı.Bazen çok turistik şehirlerde normal hayatlara ulaşmak ya da yerel halkı görmek sıkıntı oluyor, Born'un ara sokakları bu problemi aşmak için fırsat veriyor.

Oldukça fotojenik bir mekan





Picasso Müzesi Born'da.Pazar günleri saat 3'ten sonra ücretsiz o yüzden ben diyeyim 3 siz deyin 5 km sıra oluyor kapıda gerçi sıra çabuk ilerliyor ama biz yine de o sıraya girmeyi göze alamadık.O yüzden siz başka bir gün gidin paranızı ödeyin adam gibi gezin. Biz de şu hediyelik eşya dükkanındaki  Picasso heykeline bakmakla yetinelim.

İşte bir sokak, baksan birşeye benzetmezsin ama adam üşenmemiş tekerleğe dizmiş ayakkabıları sırf biz hayretle bakalım diye.İnsanların yaşadıkları yere anlam katmaya çalışmaları ne güzel.Birazdan da "Doğu toplumlarında şehircilik anlayışının kökenleri ve Hotturbascı bakış açısı" isimli makalemden bahsetmeye başlayacağım:)



Born yemek yemek için çok uygun bir yer. Hatta Ünlü filozof Labirentin Kapısında Bekleyen Panda der ki " İnsan Born'da aç kalmaz." Burada tavsiye edebileceğim bir tapascı var. Sagardi. Burası Bask tapascısı. Tapaslar ekmek üzerinde servis ediliyor, istediğiniz seçiyorsunuz, üstlerinde kürdanlar var gelip onları sayıp ona göre ücret alıyorlar.Pazar günü falan açık olması da bir avantaj çünkü pazar günleri marketler bile kapalı.Bir de mekan biraz genişçe o yüzden biz pek sıra beklemedik bu Barcelona için büyük avantaj. Fotoğrafta kek gibi duran şey İspanyol omleti (Tortilla Espanola), her ne kadar ben daha güzelini yapsam da oraya gidince de denenmesi lazım:)




Yemeği  yedikten sonra hemen Santa Maria del Mar'ın karşısına geçiyorsunuz orada Bubo diye bir mekan göreceksiniz burası da tapascı ama ben daha çok tatlılarıyla ilgilendim.Hatta nerdeyse her gün ilgilendim diye bilirim.Çok başarılıydı, şu ufacık şeyde ne lezzetler gizli ah ah.