31 Temmuz 2013 Çarşamba

Berlin 2

Berlin'deki ikinci günüme Prenzlauer Berg bölgesinde Mauerpark Flohmarkt denilen bit pazarına gidiyorum.Epeyce boş sokaklarda pazar olabilecek bir yer aradıktan sonra Berlin'de bulunduğum dönemde pazarın tamiratta olduğunu gösteren uyarıyla karşılaşıyorum. Bu, Berlin için kaderim oluyor zira aradığım kafeler,barlar vs için de daha sonra karşıma çıkıyor sanki koca şehir tamamen tamirat altında, zaten her yerde bir vinç falan karşınıza çıkıyor.Alexander Platz'a geri dönüp bir Balzac kafede mola verdikten sonra Karl-Liebknecht Caddesi ve Unter Den Linden bulvarı boyunca yürüyerek Branden-Burger kapısına gidiyorum.
Rota Berliner Dom'un yakınından başlıyor.Fotoğrafta hemen yanında görünen kule, Tv Kulesi (Fernsehturm).Bu yapı Doğu Berlin tarafından 1969 inşa edilmiş ve Batı Berlin'e karşı hava atma unsuru olarak kullanılmış.
Berlin'de yol üstünde tuhaf sahnelerle karşılaşabilirsiniz.Yaratıcı bir şehir, hatta tuhaf bir yaratıcılığı var.Sanki bir Tim Burton filmi karesi gibi şehrin en turistik yerinde elektrik tellerindeki şu ayakkabılara bir mana veremedim:)

Yol boyunca ilerlemeye devam ediyoruz.Berlin'de her yer şantiye demiştim değil mi.
İlk durağımız Neue Wache.Burası ilk başta özgürlük savaşlarının anıtı, daha sonra I.Dünya Savaşı anıtı olarak kabul edilmiş. II.Dünya Savaşı sonrasında GDR yönetimi, anıtı faşizm kurbanlarına adamış, birleşmeden sonra da Kathe Kollowitz'in "Anne ve Ölü Çoçuğu" heykeli yerleştirilmiş.İçeride hüzünlü bir hava var, bir süre durup insanlık üzerine düşünmeden edemiyorsunuz.

Daha sonra Babel Platz meydanına uğruyorum.Burada Sankt-Hedwigs Katedralinde bir ayine denk geliyorum.Bu Kilise çok sade, Hz.İsa ve Meryem figürleri yok.Ayin sırasında bir abi piyano çalıyordu ama pek öyle uhrevi bir şey değildi Vivaldi'nin Dört Mevsimi bile olabilirdi:) Meydan ise Nazilerin binlerce kitabı yaktığı yer.Bu olayın anısına yerde bir levhada şöyle yazıyor: "Kitap yaktıkları yerde en sonunda insanları da yakacaklar." Berlin'in en çekici yanı görmüş geçirmiş bir şehir olması, size her fırsatta anlatacak hikayeleri var.
Bir sonraki durak Gardenmenmarkt meydanı.Burası güzel bir meydandı.Christmas market hazırlıkları devam ediyordu.Meydanda Französischer Dom ve Deutscher Dom diye birbirine benzeyen iki kilise var.Ayrıca konser salonu (Konzerthaus) da burada yer alıyor.Konser salonunun panosunda bakın kimi gördüm.

Unter Den Linden boyunca devam ediyoruz.Burası Berlin'in ana caddesi, mağazalar, sokak gösterileri falan hep burada ama cadde boyunca tamirat olduğundan ve yolun ortasını kapattıklarından pek keyifli değildi.Yolu devam edince karşınıza Breden Burger Kapısı çıkıyor.
Kapının yanında Silence Room (Sessizlik Odası) var.İlginç bir fikir aslında, ücretsiz. Şehrin hengamesinden kurtulmak için giriyorsun içeri, yalıtılmış bir oda, sessiz sessiz oturup çıkıyorsun.

Kapının önünde mültecilerin hakları için bir eylem yapılıyordu.Bir kaç kare de bu eylemden gelsin.



Akşam yemeğini Unter Den Linden üzerinde Casa İtalino'da yedim.Pizzası hoştu ama nasıl bir şarap verdilerse kendimi sallanarak Friedrichstrasse üzerinde bir kahveciye zor attım.Bu cadde de hoş, şık bir cadde.Yazıyı Breden Burgen'den bir gece manzarası ile bitirelim, Berlin'e devam edeceğiz tabiki.


30 Temmuz 2013 Salı

Berlin 1

Yaklaşık 4,5 saat süren bir tren yolculuğu ile Frankfurt'tan Berlin'e ulaştım.Asıl macera Hauptbahnof denen tren istasyonunda yaşandı.Dünyanın en karmaşık yeri burası olabilir.Elimde tekerleri kırık bir bavulla şehir merkezine götürecek S veya U Bahn hattını bulmak 40 dakikamı aldı.Şehirlerarası trenler en alt katta, şehiriçi metro hattı ise en üst katta çalışıyormuş ama bundan hala emin olamıyorum, haa buarada bir danışma var tabi ama danışmayı da bulmak 15 dakika falan sürüyor.Ama merak etmeyin bir kereliğine doğru hattı bulup kendinizi şehre attınız mı işler kolaylaşıyor şehiriçi gideceğiniz heryere U hattını kullanarak gidebiliyorsunuz o da anlaşılır bir hat:)
Benim kaldığım otel Postdamer Platz'a yakın bir yerdeydi.Burası Berlin'in en merkezi noktalarından biri.Tabi ilk hedef kendinizi otele atmak oluyor ama kırık bir bavulla çok kolay değil zira yürüyen merdiven henüz 21.yy Almanya'sı için uzak bir kavrammış, çoğu noktada bavulu sırtlayıp çıkardım döndüğümde kol çevrem 3cm kadar genişlemişti.Tabi insan bu sırada modern teknolojiyle donatılmış Ankara metrosunu anmadan edemiyor.(Evet ciddiyim).
Neyse kaldığım otel Hotel Altberlin.Eski tarz dekore edilmiş, yüksek tavanlı odaları var.Ben fotoğraflardaki cibinliğe kanmıştım gerçekten de cibinlik vardı.Kahvaltısını da başarılı buldum zaten envari çeşit ekmek var biz Türkler için taze ekmek olsun yeter değil mi.Bir de servisi Heidi kıyafetli kızlar yapıyordu enteresandı kısacası otelden memnundum ama hiç bir metro durağının dibinde değil en yakın yer için 15 dakika falan yürümeniz gerekiyor.
Berlin'de ilk nokta Müze Adası (Museumsinsel).Buraya diğer bir merkezi nokta olan Alexander Platz'dan yürüyerek vardım.İlk karşımıza çıkan Berliner Dom, yani Katedral.Katedralle aynı avluya bakan görkemli bina ise Altes Müzesi.Bunun dışında 3 müze ve 1 galeri var.Fakat ben geç bir saatte gittiğim için içlerini dolaşmadım zaten Berlin soğuk memleket akşam 7 den sonra falan gerçekten birşey yapılamıyor.
Altes müzesi

Berliner Dom





Bir de katedral'in karşısında birbirine küsen ikili fotoğrafı var.


Benim asıl ilgimi çeken Katedral'in karşısındaki DDR Müzesi.Bu müzede Doğu Almanya yaşam tarzını interaktif olarak görebiliyorsunuz. O yıllara ait gazete kupürleri, kişilerin şahsi notları, dönemin kıtlık listesi, tipik bir Doğu Almanya evinin salonu,mutfağı falan yer alıyor.Sergi planı bile Doğu Almanya'nın tipik apartmanları şeklinde dekore edilmişti.Dinleme cihazları, o yıllara ait sosyal hayat fotoğraflar, Trabant otomobil falan ilginç detaylardı bence.
Gün gün kıtlık olan şeylerin listesi

Dinleme cihazı
Bunlar çekmece aslında ve içlerinde günlük hayata dair şeyler var




29 Temmuz 2013 Pazartesi

Heidelberg

Frankfurt'a geldiniz gezdiniz artık yapacak birşey bulamıyorsanız ilk durağınız trenle yaklaşık 1 saat uzaklıkta olan Heidelberg olmalı. Tren biletini Almanya'nın TCDD'si olan DB Bahn'dan alabilirsiniz 30€ civarında bilet bulmak mümkün. http://www.bahn.de/i/view/USA/en/index.shtml
Heidelberg gerçekten çok hoş,sevimli hem de canlı bir şehir.Canlılığı üniversite şehri olmasından kaynaklanıyor.  O yüzden Frankfurt'un aksine akşamları sokakta dolaşan insanlar var hem de bunlar genç:) Burada Almanya'nın en eski üniversitesi var (1386 dan bu yana).
Heidelberg II.Dünya Savaşı sırasında yıkılmayan yegane yerlerden biri, Şehir o kadar güzel ki gerçekten bombalamaya kıyamamışlar.Burası da ortadan geçen bir nehrin iki yakasına kurulan alımlı konaklar, şatolardan oluşuyor. Eski köprü diye bilinen 1248 yapımı bir köprü, Carl Theodor Brücke, iki yakayı bağlıyor. Köprünün ayaklarında maymunvari bir canlının heykelcikleri var, sempatik birşey.

Heidelberg'de ilk gezilecek yer Şatosu.Kale'de bulunan şatoya fenükiler ile çıkılıyor.Buradan oldukça etkiliyici Heidelberg manzarası görünüyor.Şatoda eski mazhenler var. Burada Grosses Fass denilen devasa bir şarap fıçısı var öyle böyle değil ama, yaklaşık 220 bin litre şarap alabiliyormuş kulağa inandırıcı gelmiyor ama o dönemlerde (1700 lü yıllarda yapılmış fıçı) bir Almanın ortalama 2 litre şarap içtiği düşünülürse inandırıcı olabiliyor.Nasıl günümüzde şehirlerin su deposu var o zaman da insanlar pek su içmeyip şarap içiyorlarmış bu da Heidelberg'in şarap deposu işte, şimdi mantıklı oldu valla.


Bu da şatodan bir fotoğraf, kabaklar günün anlam ve önemini belirtiyor.



Şehrin en iyi manzara fotoğraflarının alınabileceği yer Philosophenweg denilen Filozoflar yolu.Şehrin eski merkezi kısmını Şato'ya bağlayan yol. Eee yokuş tabi ama çok hoş bir manzarası var offlayarak çıkar, fotoğraf çekerek ve manzaranın tadına vararak inersiniz. Ya da hiç çıkmayın fenükiler ile çıktığınız kaleden bu yolla geri inin.

 Şehrin en canlı yeri ise Marktplazt denilen meydanı.Burada ben oradayken Christmas Marketlar kurulmuştu, hatta cadde boyunca birkaç noktada kurulmuştu.Gece geç saatlere kadar stantlar açık, gençler yiyip içip güzelleşiyorlardı, bu canlılığın kıymetini bilmek gerekiyor zira bunu daha sonra Berlin'de bile görmüyorsunuz.



 Cadde boyunca çok orijinal dükkanlar var, hediyelikler, tasarım ürünler, çikolatalar falan satılıyor.Christmas Market zamanı ise bu ürünleri stantlardan almak daha mantıklı hem daha renkli hem de şekerleme gibi şeylerin daha taze olduğu anlaşılıyor. Bir de her stantta Christmas kurabiyeleri vardı, hazır gelmişken üzerinde Ich Liebe Dich yazanlardan alın bir tane.


Son olarak yemece içmece kısmında ana caddede yer alan Zum Güldenen Schaf adlı  restaurantı önerebilirim.Eski tarz dekore edilmiş, insana kendini Ortaçağ'da Heidelberl'e kız istemeye gitmişsin de aileler toplanıp kutlama yemeğine buraya gelmiş gibi  hissettiren bu mekanda tipik Alman şarapları içtik hiç fena değildi doğrusu.Yemek de mevzusunda da menüden zaten birşey anlamayaksınız şansınıza artık.
Son notlar

  • Gezmek için 1 gün yeter ama bir kaç gün kalınsa kalınır romantik bir tatil olmuş olur
  • Hafta içi dükkanlar akşam 6,7 gibi kapanıyor ama ana caddede bir kaç açık hediyelik dükkan bulunabilir.

Frankfurt

Eğer bir kasım günü yolunuz Frankfurt'a düşecekse baştan söyleyeyim düşmesin, zaten bankacı falan değilseniz yolunuz pek düşmez en fazla Frankfurt Havaalanı dahilinde takılır gidersiniz.Ama diyelim düştü o zaman 1,2 günden fazla kalmamaya bakın.Aslında Aralık ayında denk gelirseniz Christmas Market zamanı başlıyor ve bu renksiz şehir de gerçekten hareketli olabiliyor  ama benim bulunduğum dönemde henüz tam kurulmamış olduğu için o hengameyi kaçırmış oldum.
Frankfurt malum Avrupanın finans başkenti olarak geçiyor Avrupa Merkez Bankası ve Bundesbank falan burada o yüzden sokaklarda bolca takım elbiseli ablalar abiler dolaşıyor.Takım elbiseliler ve gökdelenler arasındaki doğrusal orantıda malumdur bu yüzden 100 civarında gökdelenin bulunduğu bu şehre Manhattan'dan esinlenerek Mainhattan deniyor.

Frankfurt havalanı gerçekten devasa bir yer şehir merkezi ise küçük.Şehrin en merkezi yeri Hauptwache diye geçiyor.Tipik bir Avrupa kenti olarak Main nehri şehri bölüyor.Hauptwache istasyonundan çıktığınızda buraya çıkan hareketli; ki hareketli kavramı göreceli bir kavramdır ve burada kastedilen bir İstiklal Caddesi hareketliliği değildir; bir cadde göreceksiniz burası Zeil. Mağazaların olduğu, insanların gezindiği bir cadde burada iyi gezinin etrafınıza bakının zira kış günü Frankfurt'un başka yerlerinde pek canlıya rastlamayacaksınız.

Sonraki durağınız Römer Meydanı olabilir. Burası bahsettiğim Christmas Market olayının gerçekleştiği yer.Tarihi epey geçmişe uzansa da II.Dünya Savaşı sırasında epey tahribat gördüğünden buradaki hoş binaların savaş sonrası restorasyon gördüğünü belirteyim.Bahsettiğim Christmas Market kuruluş aşamasında.Hediyelik eşyalar,sıcak şarap,bira ve envari çeşit yiyecek, şekerleme satılan standlar olacak. Akşam yemeğini fotoğrafta görünen soldaki beyaz binanın girişinde Kulmbark adlı kafede yedim, yemekler pek matah değildi. Frankfurt'ta apple wine pek meşhur bir şey ama açıkçası ben hiç sevmedim şarapla ilgisi yok gazlı bir içecek işte.



Römer Meydanının yakınlarında  Goethe'nin müzeye dönüştürülen evi var.Turistlik etkinlik kapsamında buraya uğrayabilirsiniz. Ayrıca yine meydanın civarında St.Paul Kilisesi (Paulskirche) ve Katedral (Dom St.Bartholomaus) var. Bir diğer merkezi yer ise Willy Brandt Meydanı.Römer Frankfurt'un eski tarihi yüzünü temsil ediyorsa burası modern gökdelenlerle çevrili yüzünü temsil ediyor diyebiliriz.Avrupa Merkez Bankası, Deutsche Bank'ın ikiz kuleleri, Main Tower, ki bu binanın 54.katında seyir terası var ve Frankfurt manzarasını tepeden görebilmek için buraya uğrayın derim, ve Sykper var. Ama her nekadar bu civarda olmasa da benim favori gökdelenim ismini İkizler takımyıldızının yıldızlarından alan  Castor ile Pollux kuleleri.(Frankfurt'ta yapacak birşey bulamayınca kendime favori gökdelen seçmem çok mu abes birşey aaa) İşte bu da Avrupa Merkez Bankası'nın önünden bir fotoğraf, aşırma değil bizzat kendim çektim orada bulunan 235 kişi ile birlikte:) 235 attım tabiki nerde Frankfurtta 235 tane adam....





Frankfurt'ta bir diğer durak Eski Köprü diye bilinen Eiserner Steg oldu. Burası Frankfurt'un Manhattan manzarasını izlemek için güzel bir nokta. Köprünün her noktasında kilit demetleri vardı.Bu galiba ilk Paris'te başlayan ve buralara yayılan bir gelenekmiş.Derler ki buraya gelen sevgililer bir kilit bağlarlarsa (işte bu noktada atışa geçiyorum) sevgileri daim olurmuş hep Frankfurt'a gelip bu köprüde birbirlerinin gözlerine bakıp aşklarını haykırırlarmış.Valla ben köprüde tuhaf tuhaf bağıran kimseleri görmedim o yüzden yalan galiba:)


Bir de Mainhattan manzarası koyalım. İşte bacası tüten sanayi devi Almanya



Frankfurt'ta bir diğer akşam yemeğini şehrin dışında Schuch's isimli tipik bir Alman restaurantında yedik. Buranın apple wine meşhur olmasına rağmen yine beğenmedim ben bu mereti. Yemek olarak kaz eti yedim bakın bu güzeldi Almanlar bu konuda iyi gerçekten haa bir de patates çorbası fena değildi. 
Frankfurt ile ilgili son laflarım ise

  • Trenleri falan çok dakik, ulaşımı çok rahat.
  • Alışveriş merkezleri bile akşam 8'de kapanmış oluyor.Geriye açık tek yer Starbucks lar kalıyor sanırım onlar da 10'da kapanıyor.
  • Acaip soğuk bir memleket oh hava bugün 10C rahat rahat gezerim diyorsanız yanılıyorsunuz bayağı bir ayazı var.
  • Bir de pahalı tabi,  finans merkezi dedik olacak o kadar.