24 Temmuz 2014 Perşembe

Prag 3

Prag'da son günümüzde inanılmaz bir şey oluyor: Hava hem güneşli hem sıcak.Bugün rotamızda Petrin Tepesi var.Teleferik ile tepeye çıkmak bir alternatif tabii önünde oluşan devasa sıra olmasa.Mecburen yürümeyi tercih edenler için ise yol keyifli, manzaranın tadını çıkara çıkara çıkın tepeye.Tepede gözetleme kulesi var, Eyfel'in taklidi bu kule, onun üçte biri kadar.Kulenin tepesine çıkış imkanı var ama biz çimlerde yatmayı tercih ediyoruz.Burada midilliler var, gül bahçeleri, var ailelerin huzurla vakit geçireceği bir yer.Çok fazla restaurant yok. Prag manzarasına karşı oturup bira yudumlamak keyifli.

Tam ortadaki yamuk iki binaya "Dans Eden Binalar" diyorlar






Çakma Eyfel

Tepeden inişte John Lennon Duvarı'na uğruyoruz, gençlik burada çiçek çiçek takılıyor.



Karel Köprüsünün yukarısına doğru nehir kenarında yürüyünce başka köprüler geçip ufak bir adacığa geliyoruz.Burası gün batımını izlemek için güzel bir nokta.Akşam üstü adanın kenarında bir çok fotoğrafçı konuşlanıyor gün batımı Karel Köprüsü ve Prag kalesi manzarası çekmek için.Rekabet içeren bir durum olduğu için erkenden gelip iyi bir yer kapmak lazım:)

Prag için düğün vakti, turistlerden de Prag'ta evlenen çok, Karel'de aynı anda 3,5 gelin görebilirsiniz.



Akşam gittiğimiz mekan U Fleku.Burası turistik bir mekan belki 3,4 ayrı salonu ve bahçesi var.Geleneksel bir tarzda,yerel kıyafetli amcalar halk ezgileri çalıyor.Yemek olarak gulaş alıyoruz Viyana'da yediğimizden daha lezzetli ama o kadar az ki doymak mümkün değil.Biraları ise fena değil.Bir başka salonda ise kabare var.O salonda oturursanız dans eden Çek ablaları ve teyzeleri izleyebilirsiniz.
Geceyi köprünün ışıklandırılmış halini izleyerek sonlandırıyoruz.Böylece Prag macerası da bitiyor.

Prag Hakkında Son Laflar:
  • Çek kızları güzel mi?Yani ortalıkta çok göremiyorsunuz ama bir ortama girince kendilerini belli ediyorlar.Tabi onları baştan aşağı süzen kız grubu da çoğunlukla Türk oluyor.Gözlemlerim doğrultusunda diyebilirim ki Türk kızlarıyla tanışmak için doğru yer Prag, oldukça fazla sayıda 3 lü 4 lü Türk hatun grubuna denk geliyorsunuz.
  • Prag bir türlü ne olduğunu anlayamadığınız, ortada dolaşan erkek gruplarıyla dolu.Sokaklarda 10,15 kişilik sarhoş erkek grubuna rastlıyorsunuz. Restaurantta barda koskocaman bir masa full erkek dolu.Prag kapitalismle başbaşa kaldığından bu yana ucuz ve güzel içkileri ve uzun bacaklı,ufak popolu hatunlarıyla Avrupa'nın eğlence merkezi haline gelmiş durumda.Bu yüzden bol bol haftasonu kaçamağı yapan erkekler görüyorsunuz.Bir kısmının kostümlerinden "Bekarlığa Veda" organizasyonu için orada olduğunu anlıyorsunuz.Hatta İngiltere'de sırf Prag'ta bekarlığa veda düzenleyen şirketler varmış.Hadi işin bu kısmını anlıyorsunuz da sokakta dolaşanlar sadece Avrupalı turistler değil, Çek erkek grupları çete halinde dolaşıyor.Oysa ortada dolaşan Çek hatun pek yok, ya nüfuslarında kadınların aleyhine bir dengesizlik var, ya da Çek kadınları evde oturmayı seviyor.
  • Prag'ın Ankara'ya benzeyen tek noktası yere atılmış kartvizitler.Malum kartlardan bahsediyorum.Gerçi şöyle bir fark var bu kartları Ankara'da görünce kartın üzerindeki fotoğrafın gerçekliği hakkında kuşku duyuyorsunuz ama Prag'ta bu kuşku duyulmuyor tabi karşılaşınca bir Çek kadınından beklenen güzellikte değilse hayal kırıklığı o derece fazla olabilir.Bir de olay çok daha aleni.Şehirde dolaşan limuzinler ilgilenenlere seçenekleri sunuyor olsa gerek.
Konuyla ilgili bir de yazı paylaşayım:


Prag Sokaklarından:
Prag'ta soğuk ve ıssız bir gece

Siyah beyaz Karel

Yılanlarla Dans


Etnik Danslar Festivalinden


Yukarıda bahsi geçen erkek gruplarından

"The only thing you risk is falling in love" limuzini

Bunu nasıl yaptıklarını bilen biri bana anlatsın ya

Sızmayı vadeden müze

Meşhur tek yiyecekleri şekerli simit


Prag 2

Prag'da ikinci günümüz neyse ki yağmursuz.Rotada Prag kalesi var.Bu sefer Karel Köprüsü daha kalabalık ve gözlük camına düşen yağmur damlaları olmadığı için manzara daha temiz.

Köprünün kulelerine çıkabilirsiniz,girişi hemen köprünün ayaklarında ama tabi ki ücretli ve ücretli olduğunu ancak biraz merdiven çıkınca anlıyorsunuz.

Kaleye varınca 250 krona sarayı, Aziz Vitus Katedralini, Golden Lane'i ve St.George Bazilikasını kapsayan bir bilet alıyoruz.
Katedral Prag'ın en büyük gotik yapısı.İçi de dışı da oldukça ihtişamlı.Kulelerine çıkma imkanı var ama biz çıkmıyoruz bir noktadan sonra gezdiğimiz her şeyin bir de tepesine çıkalım fikri yorucu gelmeye başlıyor.



Sarayın ön kısmında asker değiştirme törenleri oluyor turistler tarafından en çok ilgi gören şey bu olsa gerek tıklım tıklım kalabalık.Tabi her tarihi yapnın kaderi olan restorasyon işleri burası içinde geçerli, dört bir taraftan tamirat devam ediyor.Sarayın iç kısmında ise ne gördük anlamadım.Boş bir salon vardı, ortası bantlarla korumaya alınmış burası toplantı salonuymuş galiba, birkaç portre asılı hepsi bu.O yüzden herkes balkonuna çıkıp harika Prag manzarası ile selfie çekmeyi tercih ediyordu.



St George Bazilikası ise 900lü yıllarda yapılmış oldukça eski bir yapı.


Golden Lane'de bütün dönemlerden örnekler taşıyan bir savaş müzesi vardı. Şövalye kostümleri,zırhlar, kalkanlar falan güzel bir müzeydi.Bu sevimli sokağın geri kalanında ise Ortaçağ Çek kültürünü yansıtan dükkanlar vardı, el işleri, zanaatçılık, kuklalar falan güzel, sevimli bir sokak.



Kale kısmına girişte manzaraya karşı bir Starbucks var.Aslında Prag'ta adım başı Starbucks var.Burada yorgunluk atıp Kraliyet bahçelerine gidiyoruz .Burası inanılmaz huzurlu ve sessiz.


Bahçelerden çıkınca Navy Svet Sokağında yürüdük.Burası evlerin kapısında plakaların olduğu sevimli bir sokak.Bu sokak bizi Loreto'ya çıkarmış oldu .Burası da başka güzel bir kilise. İçine girmeyip alt sokaktaki Cafe U Lorety'de mola verdik.



Nerudova Sokağından ilerledik.Burada yine plakalı evler, kafeler, hediyelik eşya dükkanları var, kalabalık bir sokak.Buradan Kampa Adasına vardık.Karel Köprüsünün ayaklarından sola dönünce nehrin kıyısına varıyoruz burada kuğular, ördekler kardeşçe yaşıyorlar.Manzara tabi ki muhteşem. Karel Köprüsünü doyasıya izleyebilirsiniz.Bu bölümün hemen yanında Kafka Müzesi var.Müzenin kafesi  nehrin kenarında direkt.İçine ise girmiyoruz ama bahçesinde işeyen adamlara bakıyorum tabi ki.


Sağ alt köşede Kafka Müzesi











Kafka ile ne bağlantısı var, anlamadım ama
Müzenin hemen yakınında daracık bir sokak var öyle ki trafik lambası koymuşlar merdivenlere henüz sokağa sığabilecek kadar zayıf olduğuma seviniyorum:)




Kampa Adasının diğer tarafı ise daha sakin.Sanki bir romanda bahsedilen sessiz bir park gibi.Nehir kenarında yürürken bir açık hava sergisine rast geliyoruz. Mr.Winton vakti zamanında bir çok Yahudi çocuğu kamptan kurtarıp Avrupa'ya götürüyor.Bu çocuklar o ülkelerde okuyup hayat kuruyorlar ve bu proje ile bir araya getiriliyorlar.O zamanın çocukları tabi şimdi yaşlı teyzeler ve amcalar...Sergi dışında bir de eşsiz bir manzara var.

Bu penguenler nereye gidiyor


Kampa'da akşam

Bütün gün gezdikten sonra güzel bir yemeği hak ediyoruz ve tabi ki gidip ne olduğunu anlamadığım Çek yemekleri yiyecek halim yok, hoş Çek yemeği diye bir şey olduğunu da sanmıyorum. Ristorante Carmelita isimli İtalyan lokantasına gidiyoruz, devasa ve enfes pizzaları yeyip İtalyanlara şükranlarımızı sunuyoruz iyi ki varlar, iyi ki dünyanın her köşesinde lokanta açıyorlar.

Prag

Viyana'dan Prag'a tren ile 5,5 saatte gidiyoruz, yolda bize yemyeşil bir doğa ve durmaksızın yağan yağmur eşlik ediyor.Prag istasyonu Viyana'nın sakinliğinden ve konforundan gelmiş bizler için şok etkisi yaratıyor karışık,kalabalık, kaotik.İlk yapılması gereken iş istasyondaki döviz bürosunda biraz € bozdurup çek kronu edinmek ama bu sırada pek de tekin gözükmeyen tiplerin bizi kestiğini fark ediyoruz.İşte Prag hakkındaki ilk gerçek:Etrafınızda devamlı bu tiplerden olacak, her yer döviz değişim işini el altından yapan kişilerle dolu,turistik her nokta, şehirdeki döviz bürolarının 200 metre kadar civarı,köprüler,müzeler her yer.Döviz bürolarının sunduğu kurdan daha cazip kur teklif ediyorlar, hatta elemanı dinlemeyip döviz bürosunda kazıklandıktan sonraki asık suratına bakıp da "I told you" diyecek kadar da halden anlıyorlar ama insana kron diye Japon yeni verecek kadar da çakal olabiliyorlar o yüzden bu elemanlardan uzak durmak gerekiyor.
Yazıya başlar başlamaz bu konuya değinmemin asıl sebebi döviz bozdurma işinin Prag'da bunun bir sorun olması .Prag hakkında ikinci bilmemiz gereken şey burada kron alırken bir kısmının komisyon olarak kesiliyor olması, bir kısmı derken öyle az bir miktardan bahsetmiyorum değişmekle birlikte %20 gibi bir oran.Bunu da ancak elinize geçen azıcık kronun faturasına bakarken eğer bit kadar yazıyı okuyabilirseniz anlıyorsunuz o yüzden bu işe girmeden önce ne kadar komisyon aldıklarını sormakta fayda var.
O zaman üçüncü şeyi de yazalım:Merak etmeyin Prag'a gelen herkes bir şekilde kazıklanıyor o yüzden canınızı sıkıp ağzınızın tadını kaçırmayın:)
Prag gerçekten çok küçük o yüzden 3 gün boyunca hiç metro, otobüs falan kullanmadan şehri dolaşabildik.Otelimize de istasyondan yürüyerek vardık.Ramada Otel'de kaldık Prag'ın merkezlerinden biri olan Varlac Meydanına çok yakın, Vaclavske Caddesi üzerindeydi.Yer olarak çok iyiydi fakat konfor ve kahvaltı olarak Viyana'daki oteli daha çok beğenmiştik.


İlk öğlen yemeğimizi yabancı bir şehrin çok aç garibanları olarak Burger King'te yedik.Bir menünün fiyatı 120 kron falandı böylece bir başka şok yaşadık hani Prag Avrupa'nın en ucuz şehirlerinden biriydi.Aslında aşağıdaki linke bakınca biz hatayı McDonalds yerine Burger King'te yemekle yapmışız.Malum ekonominin en zevkli endeksi olan Big Mac Endeksine göre bir hamburger Çek Cumhuriyetinde 3,47$, Türkiye'de ise 3,76$.Lira ve kronun $ karşısında değerininde benzer seviyede olduğuna bakarsak sorun Burger King'te.Zaten bir Big Mac 70 kron diyor, biz ne yaptık, emsalini 120 krona yedik üstelik McDonalds'ın patates kızartması daha güzel.Burger bir de ketçap mayonez falan vermiyor haberiniz ola:)

Her ne kadar yazının girişi ECON 101 dersi gibi olsa da artık gezme kısmıyla devam ediyoruz.Eski Meydana varınca karşımıza ilk astronomik saat çıkıyor.Saat başı yaklaştıkça kalabalık artıyor, millet saat başlarında görünen azizleri izleyince dağılıyor.Meydanın sağ tarafında kalan görkemli gotik yapı Leydi Tyn-Meryem Anamız Kilisesi .Diğer çaprazda Ulusal Galeri var.Meydan oldukça hareketli, devamlı bir atraksiyon var.Mesela biz oradayken etnik müzikler festivali vardı bol bol halk oyunları gösterisi izledik.Gece ışıklandırılmış hali ise başka güzel.


Sağ alt köşede bizim sadrazam da var.

Daha sonraki durağımız Yahudi Mahallesi yalnız buranın girişi,sinagog dahil, paralı. Biz girmeyip Karel köprüsüne gidiyoruz.Köprünün girişinde İşkence Aletleri Müzesi var.150 kron verip buraya giriyoruz, küçük bir müze kısmen ilginç de.Dışarıda çok yağmur yağıyorsa girin yoksa es geçilebilinir.Ama insanın korkunç yüzü romantizm şehri Prag'ta olsanız bile kendini hissettiriyor.

Şekil 1'de görüldüğü üzere insan bir kere istemeye görsün bu kadar basit bir aletle bu kadar korkunç şeyler yapabilir.


Yahudi Mahallesindeki eski mezarlar


Mayıs ayının sonu bile olsa Prag'ta yağmur varsa soğuk da var demektir.Köprü yağmur sebebiyle çok kalabalık değil.İki tarafında heykeller var, bunlar için etkileyici ve korkunç diyebiliriz.Bir de bol bol sokak satıcısı, müzisyen, sanatçı falan var. Köprü her ne kadar güzel olsa da yapılacak en iyi şey bu havada bir yere sığınıp kahve falan içmek.


Tek başına orkestra


Sonraki durağımız Barut Kapısı oldu. Biraz bu meydanda takıldıktan sonra oldukça şık bir restauranta gittik.Cafe Imperial, aynı isimli otelin kafesi.Rezervasyon yaptırmak gerekiyor çünkü biz girişte ancak yer bulduk.Menüdeki fiyatları görünce nasıl bir yerde olduğumuzu anladık.Ördek yedim tadı da hiç fena değildi.Artık bulaşıkları yıkamak üzere mutfağa doğru gideyim derken hesap geldi. Bahşişi içine dahil ediyorlar toplam 835 krondu. Ben hala beni, o yağmurdan kabarmış saçlarımla, her tarafımdan sallanan fotoğraf makinalarıyla nasıl içeri aldıklarına şaşıyorum.

Barut Kapısı

Kafe Imperial

Gece için planımız Redusta isimli caz bara gitmekti malum orada olduğumuz dönem Prag Caz Festivaline( mayıs ayı) denk gelmişti fakat mekana gidince o akşam ve takipteki bizim Prag'ta kalacağımız 2 akşam için  bilet kalmadığını öğrendik.Geriye bir tek soğuktan donarak otele dönmek kalmıştı, öyle yaptık. 

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Viyana Son

Viyana'da son günümüzün ilk durağı Belvedere Sarayı.Upper Belvedere kısmı için 12,5€'ya bilet alıyoruz.Güzel bir bahçesi var.Sarayda ise Realist,Klasik,Romantik dönemlere ait eserler var. Sarayda fotoğraf çekmek yasak aman ben farkettirmeden çekerim diyorsanız da fark ediyorlar.Her adım başı bir görevli var.
Müzedeki en dikkat çekici eserler Gustav Klimt'e ait.O meşhur "Kiss" tablosu da burada.




















Metroda LandstraBe durağında inip biraz yürüyünce değişik bir mimari örneği olan HunderwasserHaus'a varılıyor.Burası Hundertwasser tarafından belediyenin toplu konutları olarak yapılmış.Birkaç binadan oluşuyor.Binalarda insanlar yaşadığı için içeriye giriş izni yok ama bir tanesi dükkanların, kafelerin olduğu bir yer haline gelmiş,burada iç tasarımı da görebilir, alışveriş yapabilir, hediyelik güzel şeyler bulabilirsiniz.Genel olarak binanın dışı yamuk yumuk, rengarenk, bir yerlerinden bitkilerin falan çıktığı absürd bir mimari örneği, ama Gaudi'nin evleri gibi, izlemesi keyifli.


Gustav Klimt'in Kedileri
Sırada Prater Park var.Park o kadar büyük ki insan nereye gideceğini bilmiyor gerçi biz lunaparka gideceğiz ama oraya gidebilmek için epey yürüyoruz zaten sessiz sakin bir kaç koşan tip falan var bizde olsa gürültüden geçilmez burası, pek bir huzurlu (Evet 5 yazının sonunda nihayet "bizde olsa" diye başlayan bir cümle kurabildim)



Lunaparkta ilk iş korku tüneline gitmek oldu,hiç korkmadım ama:) Dönme dolabı ise oldukça eski. Riesenrad denen dolap 1897'de yapılmış.İnsan binmeye korkuyor tabi ama yine de keyifli,Viyana'ya son kez yüksekten bakmak için bindim ben .9€ kişi başı.


Burayı da gezince Viyana'da gezilecek her yeri gezmiş olmanın haklı gururu ile kendimizi yemeye içmeye verdik.Bence fast foodların şahı olan NordSee Avrupa'da yemek için harika bir alternatif.
Bir şeyler içmek için ise pek klas bir yer olan Kafe Demel'e gittik.Buranın bir de çikolata mağazası var.Ayrıca mekanda mutfakta olup biteni, süslenen pastaları falan izleyebiliyorsunuz isterseniz.Yalnız mekan saat 19.00'da kapanıyor. Demel çikolatalarının tarihi 1786 a kadar gidiyormuş bu arada.


Böylece Viyana programı bitmiş oluyor.Son notlara gelirsek:
  • 4,5 gün gayet yeterli Viyana için, koşuşturmadan ama dolu dolu geçirebilirsiniz
  • Çok fazla turist yok,  o yüzden gezmesi,dinlenmesi çok rahat
  • Şehir gerçekten elit, herkes şık;şehir düzenli ve konforlu
  • Gidip görünce diyebilirim ki Ankara'da Viyana kafesi konseptine en uygun yer gerçekten Kafe Lins