29 Nisan 2014 Salı

Biri Beni Türkü Bara Götürdü

Aylar önce buradan yetkililere seslenmiş "Biri Beni Türkü Bara Götürsün" demiştim.Bu çığlığım iki blok öteden duyuldu Türkü Barların Ağır Abisi, benim ve Labirentin Kapısında Bekleyen Pandanın ellerinden tutup bizi türkü bara götürdü.Malum türkü bar ağır mekan, insan yanında raconu bilen birine ihtiyaç duyuyor.Bizim gittiğimiz Çığ Gösteri Merkezi, SSK barlarının ötesinde son derece büyük ve düzenli bir mekan.Ortama uyum sağlayayım diye, benim yaptığım gibi, sandıktan çeyizlik tülbentleri çıkarıp boynunuza dolamanıza da gerek yok zira mekana gelen ablalar leopar desenli elbiseler, topuklu ayakkabılar falan içinde. Etnik kıyafetlerle türkü bara gitme modası geçmişte kalmış:)
Efendim öyle peçeteye istek yazıp sanatçıya verme modası da yok artık. Her masada türkü istek formu var alıp efendice yazıp gönderiyorsun öyle yok peçete yırtıldı yok mürekkep dağıldı derdi yok.



























Müzisyenler de efendi efendi söylüyorlar.Öyle rock barlardaki gibi seyirciyi birayla sulama, seyircinin üzerine uçma, seyircilerin kollarının üzerinden sahneye atılma gibi fanteziler yok.(detaylı bilgi için bkz:"Metal Dünyasında Sanatçı, Seyirci Etkileşimleri Üzerine Ampirik Bir Bakış" isimli makale). Aşağıdaki fotoğraftan da anlaşılacağı üzerine klavye ile bas arkada sessiz sessiz kaynatıyor, bağlama çalan abi (Mustafa Özarslanın kardeşiymiş) sazıyla bütünleşmiş,sazına derdini anlatıyor, Mustafa Özarslan ise nurlanmış şekilde türküsünü söylüyor.


























Müzik zaten hiç susmuyor, öyle müzisyenlerin şimdi hangisini çalalım konulu konuşmaları bile yok. Mustafa abimiz önüne alıyor istekleri, sıraya koyuyor başlıyor okumaya, diğer müzisyen abiler nasıl duyuyor anlıyor da hemen çalmaya başlıyor türküyü anlamıyorsunuz bile. Bir iki doğum günü mesajı da olmasa kesintisiz türkü dinlemiş olacaksınız. Tabi sıklıkla Mustafa abimiz, sesiyle insanı şaşırtıyor birden tizden pese geçiyor, sanki sahnede farklı oktavlarda okuyan 5 Mustafa varmış gibi davranıyor falan, heyecanlanıyorsunuz. İşte napacaksınız Allah bazılarına ses vermiş.Bu durumda yapacak bir şey yok, üzülmeyin, hemen leopar elbiseli ablanın yanı hazır boşken halaya kalkın.

Gelelim halayın inceliklerine:
  • Öncelikle halay bilmiyorsanız sorun değil mekan zaten dar hızlı bir halayı kaldırabilecek kadar geniş alan yok o yüzden kimsenin üstüne düşmezsiniz, yere serilme şansınız da yok
  • İkincisi ben ve L.K.B panda hiç bir adımı doğru atamadık ama gerek leopar desenli elbiseli abla olsun,gerek diğer ablalar abiler olsun kimse bize kızmadı, kimse bizi "ebeveynleriniz sizi hiç mi düğüne götürmedi, götürdülerse de siz onların lafını dinleyip hiç mi halaya kalmadınız" diye sorgulamadı. Ama siz de yerinizi haddinizi bileceksiniz.
  • Bir kere halay dediğimiz sosyolojik yapı belli bir hiyerarşiyi de içinde barındırır. Mesela en iyi bilen halayın başına geçer öyle her eline mendil alan halay başı olacak diye bir kaide yok.Tabi hızla oluşan bu yapıda kimse ortaokul zamanında alınan Diyarbakır yöresi halk oyunları sertifikasına bakacak değil ama halay başı olacak abla zaten duruşundan kendini belli eder.Ve tıpkı bizim türkü bar akşamı gözlemlediğimiz gibi sonradan gelip halayın başına geçmeye çalışan densizlere de "arkaya geç, arkaya " diyerek haddini bildirir.
  • Halay tıpkı canlı organizmalar gibi gelişen ve zamanla bölünen bir yapıdır.Halay, ilk hareketli türkülerle oluşum sürecine girer.Medeni cesaretini en kuvvetli ve elbisesi en afilli ablalarla başlayan kurulum süreci, uzun süredir düğüne gitmeyen teyzelerin katılımıyla genişleme dönemine girer.Nihayet 3. kadehi bitiren amcaların iştirakiyle gelişme sürecini tamamlayan halay, gerek fiziki ortamın yetersizliği, ve gerek insani etkilerle( leopar desenli ablanın, pembe kravatlı amcanın halayı yavaşlattığı düşüncesiyle gruptan ayrılması; yakası 4 düğme açık abinin kız arkadaşını kıskanması sebebiyle kendi küçük halay gruplarını oluşturması; 4,5 kafadar amcanın hatunların arasında ne işim var deyip ağır erkek halayı ekibi oluşturması; doğum günü grubunun aman bunlar çok hızlı ayak uyduramıyoruz deyip kendi gruplarını oluşturması gibi) çeşitli gruplara ayrılarak dağılma dönemine girer.Halay ekibi nihayet yorulan teyzelerin oturması, amcaların terlemesi, leopar desenli elbiseli kızın topuklu ayakkabısının ayağını sıkması ve müzisyenlerin "ufak bir ara veriyoruz" demesi ile dağılır.Bu süreç aradan sonra devam edilen ikinci ve üçüncü kısımlarda aynen tekrarlanır.
Efendim bu kadar anlatıp halaya özendirdikten sonra napıyorsunuz, Çarşamba akşamları Çığ Gösteri Merkezinde Grup Çığ'ı dinlemeye gidiyorsunuz. Gitmişken "Sabahın seherinde ötüyor kuşlar" isimli türküyü isteyin zira o akşam çalmadılar:(