5 Haziran 2015 Cuma

İstanbul Bahar Turu 2

Bugünün planı tam bir turist olmak. Dev fotoğraf makinasından papaz eriğe kadar bir turistin sahip olması gereken her şey var çantamızda var, selfie çubuğu bile.Bu arada bu civarda sokakta tezgahlarda en çok satılan şey selfie çubuğu. Bence asrın icadı, yalnız gezgin dostu bu icadı sonuna kadar destekliyorum. İlk durak Ayasofya. Önünde çılgın sıra var ama müze kartlılar için sıra daha insaflı.İçeriye girmemiz göründüğü kadar zor olmuyor.İçeride yine restorasyon var, belki bundan önce 2,3 kez daha gelmiştim buraya hiç restorasyonsuz görmedim çok şükür:)

Yakın zamanda gün yüzüne çıkarılan Serafim meleği


Allah, Hz Muhammed, 4 Halifenin isimlerinin yazdığı büyük hat levhalarından Allah ve Hz Ebubekir yazan levhalar

Ana kısmı dolaştıktan sonra üst kata çıkıyoruz. Ayasofya'nın asıl üst katı etkileyiciymiş meğerse. Burası fotoğraf çekmek için hem daha uygun hem de mozaikler var.Zamanla yapılan çalışmalarla cami olmasıyla sıvanan mozaikler gün yüzüne çıkarılmış.Ne yazık ki bir kısmı ise parça parça çalınarak yurt dışına kaçırılmış. Bu örnekte görüldüğü gibi:



Ayasofya'ya  At Meydanından bakış
Ayasofya'dan çıkınca Caferağa Medrese'sine gidiyoruz. Burası çok sessiz, sakin, nezih bir yer. Ebru, çini gibi Türk sanatları atölyeleri var. Sessizlik ve huzur içinde kahvemizi içiyoruz.Çıkışında Soğukçeşme Sokağına geçiyoruz ama bu sefer sokaktaki tüm evler restorasyonda olduğu için bir şey anlamıyoruz. Oysa çok sevimli bir sokak restorasyon bitince mutlaka görmek lazım.

Caferağa medresesi.İçeride resim atölyesi var.

At Meydanı'na inip Sultan Ahmet'e doğru gidiyoruz. Namaz vakti olduğu için içeri giriş yapılmıyor.


Bu da At Meydanında Sultan Ahmet Cami ve Ayasofya'yı Çeken Adam Fotoğrafı
Sultan Ahmet'ten ilk giriş gerçekten çok etkileyici, büyük avluya açılan ve camiyi bütün görkemiyle gördüğünüz o ilk an:

Namaz vakti bitince ibadet dışı geziler için caminin girişini arkaya yönlendiriyorlar. Buna uyan bir yabancı turistler vardı bir de biz.Giriş için arkadaki sırada fark ettik ki tek Türk biziz sıradaki, meğerse bizimkiler hep içeri ibadet deyip girmişler herhalde.Neyse en saf halimizle "Allah'ın evine" giriyoruz. İçerisi pek kalabalık, ibadet edenlerle, dolaşanlar, fotoğraf çekenlerle vaaz verenler birbirine karışmış durumda.Tabi bir de 

Nolur kesmesinler diye duaya gelen sünnet çocukları
Bu kadar gezince artık yemek zamanı diyoruz. Bu İstanbul gezisinin en büyük keşfi diyebileceğim Hocapaşa Sokağa yürüyoruz.Burası esnaf lokantalarından oluşan küçük bir sokak.Bu yerlere de 15 dakika mesafede yürüyerek. Etraftaki turistlik mekanlarda fahiş fiyatlara kötü yemekler yemektense  biraz yürüyüp enfes lezzetler denemek çok mantıklı geliyor ve hiç pişman olmuyoruz.


Hocapaşa Pidecisinin çıtır pideleri, bunun için bile İstanbul'a gidilir
Burada salaş esnaf lokantaları var küçük mekanlar ama hep dolu olduğu için her şey günlük taze ve çok lezzetli üstelik çok uygun.Yemekten sonra meydana geri dönüyoruz.Bu sefer Yerebatan Sarnıcı için sıraya giriyoruz. Burası belediyeye ait o yüzden müze kart geçerli değil, giriş 10 TL.Sarnıç fotoğraf çekmek için çok hoş bir mekan bunu bilen belediye tripodlu çekim için de ayrı para alıyor bizde zaten tripod yok, 15 saniye sarsılmadan duran eller var:)(Yalan henüz tıp dünyası bunu keşfedemedi, çektiğim 50 fotoğraftan 1,2 tane düzgün çıkan fotoğraf bunun kanıtı olsa gerek)




Sarnıçta dikkat çeken bir noktada yan ve ters duran Medusa başları.Koca bir sarnıcı tepesinde taşıyan o zavallı Medusa başları.

Sarnıçtan sonra Türk İslam Eserleri Müzesine gidiyoruz. Burası Dikilitaş'ın hemen sağında kalıyor. Müze çok güzel. Bina İbrahim Paşa'nın sarayıymış vaktinde, evet Süleyman'ın boğdurduğu zavallı Pargalı İbrahim'in. İçeride İslam coğrafyasından eserler var. En dikkat çekenler ise el yazması Kuran'lar, kitaplar, halı koleksiyonu. Hz.Muhammed'in sakal örneğini, ayak izini, Kabe örtüsünü de görebiliyorsunuz, bu kısmı gördükten sonra Topkapı'da kutsal emanetler dairesine gitmeye gerek kalmıyor.
Hz.Muhammed'in ayak izi

İlk Kuran sayfaları

Tezhip örneği

El yazması Kuran

Khaalesinin sarayında sıradan bir gün
Müzenin en güzel yeri ise avlusu, sakin ve serin. Oturup mola veriyoruz, nihayet erikleri yiyorum. Buradan hem Dikilitaş hem de bir minaresi restorasyonda olan Sultan Ahmet Cami:


Müzenin avlusu
Akşam yemeğinde yine Karaköy'deyiz, bu sefer Fransız geçidi denilen dar bir sokakta, bir şarap evindeyiz,Bej. Böyle bohem bir ortamda içgüdülerime hakim olup yemeğe saldırmıyorum kibar kibar şu aşağıdakiyle yetiniyorum.

Tabi sonrasında bu yediğimi eritmem gerekiyor sonuçta ot, bünyede kalırsa mazallah löp löp yağ olur diye bir boy İstiklal'de yürüyoruz, Galata Kulesine bir selam verip Yüksek Kaldırımdan aşağıya salıyoruz, öyle işte. Burada Galata Kulesinin yanında merdivenlerde bir açık hava barı oluşmuş adete, birasını kapan gelmiş,merdivenlere dizilmiş.Pek de güzel olmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder